Koşmak ya da Koşmamak: İşte bütün ‘mesele’ bu!

             Bir problem nasıl çözülür? Hangi yoldan gidilir düğümden çözüme? Önce, bilinmeyenler bir tarafa toplanır, ardından bir sadeleştirmeye gidilir ve en sonunda elimizde kalan şey, sonuç/çözüm olur. Peki ya sorun, problemin var olması değil de görülmemesi ise, ya problemin birden çok değişkeni varsa? Veya şöyle soralım: Her problemin çözümüne giden tek bir yol mu vardır? Yanıtlar kolay ama bir o kadar da karmaşık…

Bir kilidi açmak için anahtara ihtiyacınız vardır ve her şeyden önemlisi kilidi açmak isteyen bir iradenizin olması gerekir. Bir sorunu duymak ilk basamaktır, sorunun farkına varmak ise sonraki adımdır -farkındalık veya bilinç dediğimiz. Harekete geçmek de üçüncü basamaktır ve doğru bir şekilde harekete geçmek, son basamaktır. İşte tam da buraya yerleşiyor size bu yazıda anlatacağım macera/yolculuk.

Ben kilitleri açmak için veya problemleri önce tek “bilinmeyene” indirip ardından kolayca çözebilmek için koşmayı tercih edenlerdenim. Koşarken, çevrenin, denizin ve solduğunuz havanın etrafınızdan kayıp gidişini hissedersiniz. Sanki koşan siz; yer ile temas halinde bulunup onu arkaya sizi öne doğru iten de sizin ayaklarınız değilmiş gibi gelir. Hatta öyle bir an gelir ki kendinizi kuşa dönüşmüş gibi, bitiş çizgisinin ilerisine, belki bitmeyen bir yolun son durağına kadar koşacak gibi hissedersiniz. Haklısınızdır da: Çünkü kanatlarınız vardır artık, kimse görmese de. Kimse fark etmese de yükseliyor, havaya karışıyorsunuzdur. Belki de budur, kilitleri açması gereken anahtar, kim bilir…

Rebecca Solnit, hayatın bir yolculuk olduğundan ve ancak gerçekten bir yolculuğa çıkarak/ yürüyerek hayat metaforunu gerçeğe dönüştürebileceğimizden bahseder. Ben buna koşmayı da ilave etmek istiyorum. Özellikle yardımseverlik koşularında, koşucular ceplerinde taşımayı bilirler, yukarıda bahsettiğim anahtarları. (Üstelik çoğu da o ince cepsiz şortlardan giyer.) Bitiş çizgisine vardıklarında ise bunu ellerine alarak gökyüzündeki o görünmez kilidi açarlar. İşte bu kadardır, çok bilinmeyenli bir problemin çözümü…

Peki, problemleri fark etmek midir zor olan yoksa harekete geçebilmek mi? Bana soracak olursanız ilkinin zorluğundan yana olurum. Çünkü birçoğumuz hayatın doğal akışı içerisinde bir kilometre taşına dönüşürken adım adım, geride kalanları görmüyor/göremiyoruz. “Zaten” ile başlayan cümleler kuruyor, tüm paragraflarımızı keskin noktalarla sonlandırıyoruz. Peki, “ben” veya “biz”in keskin sınırlarını çizmeden önce “onlar” diyebilecek miyiz? Okyanustan çıkan deniz kabuğuna kulağımızı dayayıp dinleyebilecek miyiz ötekinin sesini?

Evet, size bu yazıda, maratonlardan, yardımseverlik koşularından, koşarak nasıl bağış toplandığından ve bunun problemlerin çözümüne olan katkısından bahsedecektim. Sonra konuyu kampanya oluşturmaya, sivil topluma ve hak temelli savunuculuğa getirecektim. Ama konu buralara kendiliğinden geldi. Fakat biliniz ki bazı maratonlar 42 kilometreden, bazı yarı maratonlar da 21 kilometreden oluşmaz, onlar problemden çözüme ve kilitten anahtara uzanan kesintisiz ve mesafesiz yollardan oluşur.

 

Yakup GÖZDERESİ

07.03.2021

Bahçelievler, İst

Yorumlar